Sait Faik Abasıyanık Serisi Seti - 11 Kitap

Stok Kodu:
Kule-SN-0002
Boyut:
13.50x19.50
Sayfa Sayısı:
1692
Basım Tarihi:
2025
Kapak Türü:
Ciltsiz
%35 indirimli
2.921,00TL
1.898,65TL
Taksitli fiyat: 12 x 199,36TL
KARGO BEDAVA
Temin süresi 7 gündür.
Kule-SN-0002
889507
Sait Faik Abasıyanık Serisi Seti - 11 Kitap
Sait Faik Abasıyanık Serisi Seti - 11 Kitap
1898.65

Türk edebiyatının usta kalemi Sait Faik Abasıyanık’tan insanı, denizi ve sokakları anlatan unutulmaz öyküler…

  1. Semaver - Sait Faik Abasıyanık – 144 Sayfa
  2. Sarnıç- Sait Faik Abasıyanık – 132 Sayfa
  3. Şahmerdan - Sait Faik Abasıyanık – 140 Sayfa
  4. Medârımâişet Motoru - Sait Faik Abasıyanık – 212 Sayfa
  5. Havada Bulut - Sait Faik Abasıyanık – 116 Sayfa
  6. Kayıp Aranıyor - Sait Faik Abasıyanık – 112 Sayfa
  7. Kumpanya - Sait Faik Abasıyanık – 136 Sayfa
  8. Havuz Başı - Sait Faik Abasıyanık – 132 Sayfa
  9. Az Şekerli - Sait Faik Abasıyanık – 112 Sayfa
  10. Son Kuşlar - Sait Faik Abasıyanık – 128 Sayfa
  11. Mahalle Kahvesi - Sait Faik Abasıyanık – 140 Sayfa
  12. Lüzumsuz Adam - Sait Faik Abasıyanık – 124 Sayfa
  13. Şimdi Sevişme Vakti - Sait Faik Abasıyanık – 64 Sayfa 

 

Semaver - Sait Faik Abasıyanık

Hangimizin etrafında hatıraların sindiği eşyalar yoktur ki? İşte artık kaynamayan Semaver, annesiz kalmanın bütün ıstırabını oğulun gözlerine boca ediveriyor.

Hangi çocuk üstelik kendi elinin emeği olan maket gemiye bunca hayal yüklememiştir? Fakat kaçımızın hayal gemisi engelleri aşıp menziline varabilmiştir?

Sevdiğiniz insana bir İpekli Mendil hediye edebilmek için neleri göze alabilirsiniz?

Fadime, aslında Çoban Hüsrev’in dengiydi. Ne var ki Öğretmen’in karısıydı. Aralarındaki çocukça bir sohbet Kıskançlık’ı tahrik edebilir miydi?

Evden kovulan besleme kızın sandık odasındaki Bohça’sını göremeyince evin küçük beyi kadar olmasa bile insanlık namına üzülmemek elimizden gelir mi?

Ümidinin her seferinde kırılışına rağmen Şehri Unutan Adam gibi insanları sevebilme arzusunu kaybetmemek mümkün mü?

İhtiyar Talebe’yi çıldırtan süreç merhametini yitirmemiş hangi kalbi isyanın eşiğine getirmez?

 

Sarnıç- Sait Faik Abasıyanık

Sevgili Okurlar,

Şimdi Sait Faik’in bu kıymetli eserine göz atar ve kaleminin cızırtılarına kulak verirseniz “kurumuş hatıralar Sarnıç’ına gizli, bilinmez bir membadan akan şarıl şarıl su seslerini” belki sizler de duyacaksınız.

Belki savaş vurguncusu Eskicizade’nin Beyaz Altın dedikleri platin dişleri kaç para etmiştir ki diye merak edeceksiniz.

Belki Bir Karpuz Sergisi açıp cevval bir çırak tutmayı hayal eden ama bir türlü iradelerini harekete geçiremeyen iki aylak adamı gayrete getirmeye çalışacaksınız.

Birikmiş hıncını üvey annesinin karnındaki çocuktan çıkarmaya çalışan Hasan Ağa’nın kızına mâni olmaya çalışacaksınız belki.

Belki kocasının ölümü, toplumun duyarsızlığı karşısında çaresizliğin dibine vurmuş, bindiği ada vapurunda denize atlamaya hazırlanan “yukarıki evin karısı”nın yanına oturacak, hayatın güzelliğine dair telkinlerle onu intihardan vazgeçirmeye çalışacaksınız.

Belki kahveci Recep’in Gaz Sobası’nın hararetiyle hayallere dalıp onun yenilikçi kafasına eşlik etmek isteyeceksiniz. Belki…

 

Şahmerdan - Sait Faik Abasıyanık

Sait Faik’in usta kalemiyle insanlığın ortak yaralarını tasvir ettiği eserlerinden biri de Şahmerdan’dır.

Ortak sorumluluğunu mesai arkadaşının sırtına yıkmaya çalışan bir “Şişman Salih”le hepimiz bir yerlerde karşılaşmış ve sorumluluğun ağırlığı ölçüsünde kendisine öfke duymuşuzdur.

Sadece Kaşık Adası’nın kâşifleri değil bizler de çocukluk çağının saflığını bir anda yitirivermenin şaşkınlığını yaşamışızdır.

Etrafımızdaki Fındık Alilerin hüzünlü akıbeti karşısında kimimiz “su testisi su yolunda” tepkisini vermiş, kimimiz de yüreğinden taşan merhametiyle onun için de üzülmüştür.

Bir francala ekmek yeme umudunu bir piyango biletine bağlayan ve piyango kendisine çıkınca aklını yele veren Çarpık Ahmet’in hikâyesinin mutlu sonla bitmeyeceğini daha en başında içten içe sezmişizdir.

İnsafsız arkadaş çevremizin taktığı lakaplardan “Zemberek Celil” gibi kurtulmak için az uğraşmamışızdır.

Büyük şehrin çalışma temposuna ve fena ahlakına ayak uyduramayan Çöpçü Ahmet’in pes edişi ara sıra hepimizi yoklamıştır.

Bilmem siz de katılır mısınız?..

 

Medârımâişet Motoru - Sait Faik Abasıyanık

Sait Faik bu ilk romanında bize “küçük insanlar”ın hikâyesini anlatmaya devam ediyor.

Romanın ana karakterleri: aylak ve ayyaş Ali Rıza, kızı Melek, evlatlığı Hikmet ve bir gün hayatı onlarla kesişen Fahri. İnsanca bir yaşamın asgari şartlarını teminde zorlanan insanların hayat kavgasının sembolü bir balıkçı teknesi: Medârımâişet Motoru. Hikmet, bu teknede işçi; canla başla çalışmasının bedeli haftalık 5 lira. Melek’in berber Dimitro’nun yanına çırak girişi Burgazada için radikal bir yenilik olduğu kadar aile için de bir umut. Hemen yanı başlarındaki Kaşık Adası Ali Rıza için bir kaçış, Hikmet için çocukluk anılarına ev sahipliği yapan bir sığınak. Zengin çocuğu Fahri’nin amcasının yanında kalmak üzere yaptığı tren yolculuğu hayatındaki ve fikirlerindeki radikal değişimin başlangıcı: Erzurumlu dalgıç Ragıp, kabadayı Ata, öğretmen Fahrettin Âsım bu değişimin temel taşları. Ne var ki Burgaz’da Melek’le başlayan dostlukları uzun sürecek gibi değil çünkü Fahri tifoya yakalanmış. Bu ölümcül hastalık Melek’in saadeti kadar ailenin göreceli refahı için de bir felaketi hazırlıyor. Hikmet ve Ali Rıza’nın bir mahpushane koğuşundaki hayat muhasebesi: bir sigara dumanıyla savrulup giden onca hayal.

 

Havada Bulut - Sait Faik Abasıyanık

Sait Faik, bu eserine eserdeki bütün hikâyelerin ana karakteri olan “köpekli adam” ile anlatıcının (kendisinin) aynı kişi olup olmadığı ikilemi ile başlıyor. Meraklı posta dağıtıcısının gayretkeşliği ile açılan mektuptan anlıyoruz ki köpekli adam bir hikâye yarışmasına katılmış. Birbirini takip eden hikâyelerin her biri köpekli adamın bir Rum kızına karşı beslediği -muhtemelen karşılıksız- aşk sebebiyle kalbinde kopan fırtına ve hafakanları ile git gide yalnızlaşarak “köpekli adam” hâline gelişini bize resmediyor.

Sevgili Yorgiya’nın henüz dokuz yaşındayken mahalle çeşmesinden doldurduğu kovaya düşen Havadaki Bulut’u eve götürme telaşındaki masumiyeti kaybedişine hayıflanmamak elde değil.

Karidesçinin Evi’nde, Yorgiya’nın Mahallesi’nde, Korkunç bir Pastane’de gözlemlediği insanlık manzaraları vicdanlarımızı kanatacak cinsten.

Kendisini terk edip giden Fransız subayının hayaliyle avunan Falcı Matmazel Todori’nin hikâyesinin sonunda anlıyoruz ki köpekli adam da bir umuda tutunmaya çalışıyor. Ne var ki?..

Bir de siz bakın bakalım köpekli adam kendisi mi?..

 

Kayıp Aranıyor - Sait Faik Abasıyanık

Emekli Konsolos Vildan Bey’in kızı Nevin, babası tarafından oldukça serbest yetiştirilmişti. Kadın-erkek ilişkilerindeki toplumsal kalıpları kıran rahatlığı kimileri tarafından eleştirilse de hemen herkesin ruhuna dokunan iyilikseverliği, eleştiri oklarının daha ziyade babasına yönelmesine sebep oluyordu. Kamarot İrfan’ın dedikoduları da bu genel bakışı değiştiremiyordu.

Peki, balıkçı Ali Ağa’nın oğlu Cemal’le ilişkileri aralarındaki sınıf farklılıklarını kırıp evlilikle sonuçlanabilecek miydi? İlk eşi Özdemir’le aynı toplumsal sınıf hatta aynı meslekten (gazeteci) olmaları da “saadet” getirmemiş, işte boşanmak üzereydiler. Annesi Fâzıla Hanım Nevin’e, babası Ali Ağa Cemal’e önlerindeki “aşılmaz” engelleri hatırlatıp duruyorlardı. Tıpkı Özdemir’i terk ettiği günkü gibi bir soğuk Nevin’in iliklerine işliyor ve onun iradesini teslim alıyordu. Kalıp mücadele mi etmeli yoksa alıp başını gitmeli miydi?..

 

Kumpanya - Sait Faik Abasıyanık

Tiyatro sanatının ülkemizde tanınıp sevilmesinde gezici tiyatroların rolü inkâr edilemez. Bu sebeple pek çok yazarımıza da ilham kaynağı olmuştur. Nitekim Sait Faik de Kumpanya adlı hikâyesinde bir yandan tiyatronun müdürü ve jönünü karşı karşıya getiren ve ilginç bir finalle sona eren aşk hikâyesini konu ederken bir yandan da Türk tiyatrosunun sıkıntılarını önümüze serer: tiyatronun toplumda itibarlı bir meslek olarak görülmemesi, oyunculuktan gelen tiyatrocuların işin finansmanı konusunda başarılı olamaması, devletin güzel sanatları himaye etmemesi, seyirci kültürünün oluşmaması… Her şeye rağmen “sahne tozunu yutanlar”ın vazgeçemediği bir âlem tiyatro.

Emekli Miralay Rıza Bey ve oğlu Necmi arasındaki fikir ayrılığının kökü epey derinlerde: İnsanın sırf insan olduğu için sevildiği ve değer verildiği bir dünyanın eksikliği vicdan sahipleri için tam bir Kriz. Tam da bu sebeple Necmi kendisini bu dünya içerisinde anlamlandıramadığı için avareliği seçiyor. Bakalım Cibali Yokuşu’ndaki kız onun anlam arayışına son verebilecek mi? 

Gauthar Cambazhanesi’ndeki trapezci kız, İsolde, “sevilmek için yaratılmışların en güzeli”. Aynı kıza âşık iki sıkı arkadaş: Georges ve Hristo. Peki, İsolde tercihini yaptığında ne olacak?..

 

Havuz Başı - Sait Faik Abasıyanık

Bir türlü gelmeyen sevgiliyi beklediğiniz Havuz Başı’ndan sakın ayrılmayın. Sıkıntınızı dağıtmak üzere bir Murtaza Çavuş’la Hacer Ana gelip yanınıza oturmak üzeredir.

Kimdir bu rüyalarına girip “Affet beni baba! Ölmüş anama acı!” diyen ve sonra kendisiyle çatışan delikanlı? Oysa o hiç evlenmedi. Yoksa bu kâbuslar şimdi adını bile hatırlamadığı liseli aşkını rakibine terk ettiği için vicdanında açılan yaradan sızan kanlar mı? Peki ya herkesin ona benzettiği adam, o da mı o günlerin unutulmak istenen bir parçası?..

Sonbahar taşkınları sinsidir Sakarya’nın, tek düşmanı fukaralardır. Oysa ilkbahar taşkınları merttir, zengin-fakir ayırt etmeyen bir afettir. İşte o gün hem sel sularının elinden almıştır Fadime’yi hem de babası Hacı Ağa’nın. Ve o gün Sakarya zengin Hacı Ali’yi fakir damadı ile eşitlemiştir.

İnsanın kendisiyle baş başa kalmak istediği anlarda bir şehir parkından daha güzel pek az yer vardır. Ve bu Parkların Sabahı, Akşamı, Gecesi başka başka kişilere aittir. Gündüzleri çocuklarla dadılarınındır. Akşamları tenhalaştıkça sıcak bir yuvadan mahrum olanlar sökün eder. Geceleri -bekçiler müsaade ederse- parklar evsizlere ve serserilere şefkatli bir ana kucağı olur…

 

Az Şekerli - Sait Faik Abasıyanık

Kahveci Murtaza, yaşına bakmadan Az Şekerli kahve isteyen şu heyecanlı gencin notunu veriyor: “Sen şoför moför değilsin! Sen âşık­sın bizim köyden birine.”

İşte tatlı tatlı konuşmalarıyla insana yaşamayı sevdiren küçük insanlardan oluşan bir aile Haydarpaşa vapurunu bekliyor; Hikâye Peşinde’ki Sait Faik de onlarla beraber. Fakat o, istasyonda kalacak zira “Her gün yüzlerce tren binlerce hikâye getiriyor, binlerce hikâye alıp gidiyor.”

Dostu Yani’ye hitap ettiği Kalinikhta ise kitaptaki hikâyelerin en lirik olanı. Bilmem ki saf şiir desek mübalağa etmiş olur muyuz?

Şu Kıraathaneler’i aylak yatağı deyip geçmemeli. Onlar halk irfanının nüvelendiği birer fakülte hatta öfkelerimizin, kaygılarımızın giderildiği terapi mekânlarıdır Sait Faik’in nazarında. Mesela bir balıkçı oltasının düğümlerini atmayı hiçbir fakültede tahsil edemezsiniz. Oysa bir balıkçı kah­vesinde kocaman, nasırlı bir balıkçı eli size bunu iki dakikada öğretir.

Kuduz vakalarının önünü almak isteyen Kaymakam’ın emri kesindir: Çöpçü Mehmet ya mahallenin gayet sağlıklı köpeği Fındık’ı zehirleyecek yahut geleceğe dair hayallerine veda edip köyüne dönecektir. Onun bu ikilem karşısındaki vicdan muhasebesine tanıklık etmeye ne dersiniz?

 

Son Kuşlar - Sait Faik Abasıyanık

Bu kitapta daha ilk sayfadan itibaren içindeki insan ve tabiat sevgisini korumaya azmetmiş Sait Faik’in haykırışlarını işiteceksiniz. Son Kuşlar’da göçmen kuşları avlayanlara ve “toprak ananın koyu yeşil saçları”nı (çimenleri) sökenlere gelecek nesiller, bilhassa çocuklar adına veryansın ediyor.

Haritada Bir Nokta olarak görünen adalar Sait Faik’in nazarında insanlığın son sığınaklarıdır. Böyle bir adaya ömrünün son deminde perişan, mağlup ve mahcup hâlde sığınmış; artık yazı bile yazmama niyetiyle namuslu insanlar arasında ölümü beklemeye karar vermiştir. Ne var ki insanın insana ettiği kötülükler burada da yakasını bırakmayınca kalemini yontar, öper ve tekrar yazmaya başlar. Zira “Yazmasa deli olacaktır.”

Eğer aklını hâlâ yele vermemişse mesleklerini sade ve gösterişsiz bir şekilde yaşatan, sanat eseri kıymetinde boyacı sandıkları yapan Mercan Usta, ekmeğini denizden çıkaran ve balıkçı ağından bir kefeni hak eden Apostol Efendi, her bir eseri iki bin yıllık bir antika izlenimi veren duvarcı ustası Barba Antimos gibi adamlar sayesindedir. 

 

Mahalle Kahvesi - Sait Faik Abasıyanık

Bazen öyle hataları olur ki insanın pişmanlık için artık çok geçtir. Bir kara kış vakti bir Mahalle Kahvesi’nin harlı sobasında üstündeki karlarla birlikte umudun da erir gider.

Herhangi bir yerde hiç tanımadığı kişilerin çekinmeden soru sorabilecekleri kadar güven telkin eden biri olmak iyi midir kötü mü? Yoksa biraz mağrur ve erişilmez mi görünmeli insanlara? Aksi hâlde elindeki sağlık raporunda yer alan Dört Zait işaretini nasıl açıklayabilirsiniz gariban delikanlıya işe girme umudunu elinden almadan?

Kör Mustafa gibi birini tanımışsanız sevinin. Zira onlar kendi fiziksel kusurlarını, tabiatın çetinliğini, insanların nobranlığını yenecek bir azim sahibidirler. Belki bir gün onların yetiştirdiği Karanfilleri koklamak, Domates Suyu’nu içmek size de nasip olur.

Dünya ve insanlar bütün çirkinlikleri ile üzerinize gelip ruhunuzu bunalttığı zaman şöyle uzun bir yürüyüşe çıkın. Belki siz de bir köşebaşında torunları için beslediği yavru tavşanları satıp yol parasını denkleştirmeye çalışan temiz yüzlü, temiz kalpli teyzeyi görürsünüz. O İzmir’e giderken siz de insanlığa dair umutlarınızı tazelemiş olarak evinize dönersiniz.

 

Lüzumsuz Adam - Sait Faik Abasıyanık

Dünyanın değişim hızına ayak uyduramayıp kendisini, güvende hissettiği mahallesine ve yalnızlığa hapseden Lüzumsuz Adam’ın intihar planına şaşırır mısınız?

Dolandırıcılığın ayakta kalmak için şart görüldüğü ticaret hayatında tutunamayan yazara, geçimini yazarak temin edemeyince, “Ben Ne Yapayım?” cümlesiyle çaresizliğini itiraf ettiren kültür dünyamızın çölleşmesine şaşırır mısınız?

Çingene Hüseyin’in bir iş kazası neticesinde kaybettiği koluna üç yüz lirayı çok gören vahşi kapitalizmin acımasızlığına şaşırır mısınız?

Papağan Rıza’yı kışkırtarak karısı Kaçamak Fatma’yı öldürmesine sebep olan Karabiber Ahmet’in duyduğu vicdan azabını hafifletmek için tutunacak bir dal arayışına şaşırır mısınız?

Tabiatın, toprağın, denizin yaratıcılığına inanmış yahut bunlara sinen yaratıcı gücü kavramış Papaz Efendi’nin kendisini “uyuyamayanların afyoncusu” olarak görüşüne şaşırır mısınız?

Yük taşıdığı ipini cazgır bir kadına kaptıran hamalın bir İp Meselesi yüzünden gözlerine sinen korkuyu yazarımızın anlayamayışına şaşırır mısınız?..

Fakat o şaşırıyor. Zira “O dünyaya hayretle bakmaya doğmuştur. Hiçbir şey anlamadan şaşırmaya doğmuştur.”

 

Şimdi Sevişme Vakti - Sait Faik Abasıyanık

Buram buram insan sevgisi tütüyor Sait Faik’in şiirlerinden. Kâh bir ayakkabı boyacısı çocuğun ellerindeki güzelliği görüyor kâh “salkım salkım tramvaylardan bir güzel çocuk yüzüyle gülümseyeni” nazarlarımıza sunuyor. GDO’lu sevgilerden değildir onunkisi: “Fırından yeni çıkmış taze mısır ekmeği renginde”dir, “yeni sağılmış keçi sütü kadar mavi ve sıcak”tır. Öyle ki “Meyhanenin kapısından, iki elini gözüne siper edip bakan birisi” doğru teşhisi koyacak: “Bu herif âşık, diyecek”tir. Çünkü “onsuz edemeyeceğini” anlamıştır. Zira o; sudur, ekmektir, zehirdir, tattır, uykudur; hâsılı yaşamak ve ölmek için ne lazımsa odur.

“Senden sonra ancak anlaşılır/İnsanoğluna öğretilen yalanlar/Senden sonra anlaşılır ancak /Boşluğu her şeyin” diyecek kadar bağlanmıştır sevdiğine. Onsuz İstanbul bile anlamını yitirir: “Bu şehirde ikimiz birden nefes alıyoruz/Yoksa neye yarardı bu garip şehir?” İlle de “Çalınmış saadetler taşıyan Kartal adlı kotra”yı bekleyecektir deniz kıyısında. Saadetine her şeyin neden mâni olduğunu “bilir de söyleyemez”.

Ve haykırır: “Kiraz mevsimi para kazanma mevsimi değil sevişme vaktidir.”

Türk edebiyatının usta kalemi Sait Faik Abasıyanık’tan insanı, denizi ve sokakları anlatan unutulmaz öyküler…

  1. Semaver - Sait Faik Abasıyanık – 144 Sayfa
  2. Sarnıç- Sait Faik Abasıyanık – 132 Sayfa
  3. Şahmerdan - Sait Faik Abasıyanık – 140 Sayfa
  4. Medârımâişet Motoru - Sait Faik Abasıyanık – 212 Sayfa
  5. Havada Bulut - Sait Faik Abasıyanık – 116 Sayfa
  6. Kayıp Aranıyor - Sait Faik Abasıyanık – 112 Sayfa
  7. Kumpanya - Sait Faik Abasıyanık – 136 Sayfa
  8. Havuz Başı - Sait Faik Abasıyanık – 132 Sayfa
  9. Az Şekerli - Sait Faik Abasıyanık – 112 Sayfa
  10. Son Kuşlar - Sait Faik Abasıyanık – 128 Sayfa
  11. Mahalle Kahvesi - Sait Faik Abasıyanık – 140 Sayfa
  12. Lüzumsuz Adam - Sait Faik Abasıyanık – 124 Sayfa
  13. Şimdi Sevişme Vakti - Sait Faik Abasıyanık – 64 Sayfa 

 

Semaver - Sait Faik Abasıyanık

Hangimizin etrafında hatıraların sindiği eşyalar yoktur ki? İşte artık kaynamayan Semaver, annesiz kalmanın bütün ıstırabını oğulun gözlerine boca ediveriyor.

Hangi çocuk üstelik kendi elinin emeği olan maket gemiye bunca hayal yüklememiştir? Fakat kaçımızın hayal gemisi engelleri aşıp menziline varabilmiştir?

Sevdiğiniz insana bir İpekli Mendil hediye edebilmek için neleri göze alabilirsiniz?

Fadime, aslında Çoban Hüsrev’in dengiydi. Ne var ki Öğretmen’in karısıydı. Aralarındaki çocukça bir sohbet Kıskançlık’ı tahrik edebilir miydi?

Evden kovulan besleme kızın sandık odasındaki Bohça’sını göremeyince evin küçük beyi kadar olmasa bile insanlık namına üzülmemek elimizden gelir mi?

Ümidinin her seferinde kırılışına rağmen Şehri Unutan Adam gibi insanları sevebilme arzusunu kaybetmemek mümkün mü?

İhtiyar Talebe’yi çıldırtan süreç merhametini yitirmemiş hangi kalbi isyanın eşiğine getirmez?

 

Sarnıç- Sait Faik Abasıyanık

Sevgili Okurlar,

Şimdi Sait Faik’in bu kıymetli eserine göz atar ve kaleminin cızırtılarına kulak verirseniz “kurumuş hatıralar Sarnıç’ına gizli, bilinmez bir membadan akan şarıl şarıl su seslerini” belki sizler de duyacaksınız.

Belki savaş vurguncusu Eskicizade’nin Beyaz Altın dedikleri platin dişleri kaç para etmiştir ki diye merak edeceksiniz.

Belki Bir Karpuz Sergisi açıp cevval bir çırak tutmayı hayal eden ama bir türlü iradelerini harekete geçiremeyen iki aylak adamı gayrete getirmeye çalışacaksınız.

Birikmiş hıncını üvey annesinin karnındaki çocuktan çıkarmaya çalışan Hasan Ağa’nın kızına mâni olmaya çalışacaksınız belki.

Belki kocasının ölümü, toplumun duyarsızlığı karşısında çaresizliğin dibine vurmuş, bindiği ada vapurunda denize atlamaya hazırlanan “yukarıki evin karısı”nın yanına oturacak, hayatın güzelliğine dair telkinlerle onu intihardan vazgeçirmeye çalışacaksınız.

Belki kahveci Recep’in Gaz Sobası’nın hararetiyle hayallere dalıp onun yenilikçi kafasına eşlik etmek isteyeceksiniz. Belki…

 

Şahmerdan - Sait Faik Abasıyanık

Sait Faik’in usta kalemiyle insanlığın ortak yaralarını tasvir ettiği eserlerinden biri de Şahmerdan’dır.

Ortak sorumluluğunu mesai arkadaşının sırtına yıkmaya çalışan bir “Şişman Salih”le hepimiz bir yerlerde karşılaşmış ve sorumluluğun ağırlığı ölçüsünde kendisine öfke duymuşuzdur.

Sadece Kaşık Adası’nın kâşifleri değil bizler de çocukluk çağının saflığını bir anda yitirivermenin şaşkınlığını yaşamışızdır.

Etrafımızdaki Fındık Alilerin hüzünlü akıbeti karşısında kimimiz “su testisi su yolunda” tepkisini vermiş, kimimiz de yüreğinden taşan merhametiyle onun için de üzülmüştür.

Bir francala ekmek yeme umudunu bir piyango biletine bağlayan ve piyango kendisine çıkınca aklını yele veren Çarpık Ahmet’in hikâyesinin mutlu sonla bitmeyeceğini daha en başında içten içe sezmişizdir.

İnsafsız arkadaş çevremizin taktığı lakaplardan “Zemberek Celil” gibi kurtulmak için az uğraşmamışızdır.

Büyük şehrin çalışma temposuna ve fena ahlakına ayak uyduramayan Çöpçü Ahmet’in pes edişi ara sıra hepimizi yoklamıştır.

Bilmem siz de katılır mısınız?..

 

Medârımâişet Motoru - Sait Faik Abasıyanık

Sait Faik bu ilk romanında bize “küçük insanlar”ın hikâyesini anlatmaya devam ediyor.

Romanın ana karakterleri: aylak ve ayyaş Ali Rıza, kızı Melek, evlatlığı Hikmet ve bir gün hayatı onlarla kesişen Fahri. İnsanca bir yaşamın asgari şartlarını teminde zorlanan insanların hayat kavgasının sembolü bir balıkçı teknesi: Medârımâişet Motoru. Hikmet, bu teknede işçi; canla başla çalışmasının bedeli haftalık 5 lira. Melek’in berber Dimitro’nun yanına çırak girişi Burgazada için radikal bir yenilik olduğu kadar aile için de bir umut. Hemen yanı başlarındaki Kaşık Adası Ali Rıza için bir kaçış, Hikmet için çocukluk anılarına ev sahipliği yapan bir sığınak. Zengin çocuğu Fahri’nin amcasının yanında kalmak üzere yaptığı tren yolculuğu hayatındaki ve fikirlerindeki radikal değişimin başlangıcı: Erzurumlu dalgıç Ragıp, kabadayı Ata, öğretmen Fahrettin Âsım bu değişimin temel taşları. Ne var ki Burgaz’da Melek’le başlayan dostlukları uzun sürecek gibi değil çünkü Fahri tifoya yakalanmış. Bu ölümcül hastalık Melek’in saadeti kadar ailenin göreceli refahı için de bir felaketi hazırlıyor. Hikmet ve Ali Rıza’nın bir mahpushane koğuşundaki hayat muhasebesi: bir sigara dumanıyla savrulup giden onca hayal.

 

Havada Bulut - Sait Faik Abasıyanık

Sait Faik, bu eserine eserdeki bütün hikâyelerin ana karakteri olan “köpekli adam” ile anlatıcının (kendisinin) aynı kişi olup olmadığı ikilemi ile başlıyor. Meraklı posta dağıtıcısının gayretkeşliği ile açılan mektuptan anlıyoruz ki köpekli adam bir hikâye yarışmasına katılmış. Birbirini takip eden hikâyelerin her biri köpekli adamın bir Rum kızına karşı beslediği -muhtemelen karşılıksız- aşk sebebiyle kalbinde kopan fırtına ve hafakanları ile git gide yalnızlaşarak “köpekli adam” hâline gelişini bize resmediyor.

Sevgili Yorgiya’nın henüz dokuz yaşındayken mahalle çeşmesinden doldurduğu kovaya düşen Havadaki Bulut’u eve götürme telaşındaki masumiyeti kaybedişine hayıflanmamak elde değil.

Karidesçinin Evi’nde, Yorgiya’nın Mahallesi’nde, Korkunç bir Pastane’de gözlemlediği insanlık manzaraları vicdanlarımızı kanatacak cinsten.

Kendisini terk edip giden Fransız subayının hayaliyle avunan Falcı Matmazel Todori’nin hikâyesinin sonunda anlıyoruz ki köpekli adam da bir umuda tutunmaya çalışıyor. Ne var ki?..

Bir de siz bakın bakalım köpekli adam kendisi mi?..

 

Kayıp Aranıyor - Sait Faik Abasıyanık

Emekli Konsolos Vildan Bey’in kızı Nevin, babası tarafından oldukça serbest yetiştirilmişti. Kadın-erkek ilişkilerindeki toplumsal kalıpları kıran rahatlığı kimileri tarafından eleştirilse de hemen herkesin ruhuna dokunan iyilikseverliği, eleştiri oklarının daha ziyade babasına yönelmesine sebep oluyordu. Kamarot İrfan’ın dedikoduları da bu genel bakışı değiştiremiyordu.

Peki, balıkçı Ali Ağa’nın oğlu Cemal’le ilişkileri aralarındaki sınıf farklılıklarını kırıp evlilikle sonuçlanabilecek miydi? İlk eşi Özdemir’le aynı toplumsal sınıf hatta aynı meslekten (gazeteci) olmaları da “saadet” getirmemiş, işte boşanmak üzereydiler. Annesi Fâzıla Hanım Nevin’e, babası Ali Ağa Cemal’e önlerindeki “aşılmaz” engelleri hatırlatıp duruyorlardı. Tıpkı Özdemir’i terk ettiği günkü gibi bir soğuk Nevin’in iliklerine işliyor ve onun iradesini teslim alıyordu. Kalıp mücadele mi etmeli yoksa alıp başını gitmeli miydi?..

 

Kumpanya - Sait Faik Abasıyanık

Tiyatro sanatının ülkemizde tanınıp sevilmesinde gezici tiyatroların rolü inkâr edilemez. Bu sebeple pek çok yazarımıza da ilham kaynağı olmuştur. Nitekim Sait Faik de Kumpanya adlı hikâyesinde bir yandan tiyatronun müdürü ve jönünü karşı karşıya getiren ve ilginç bir finalle sona eren aşk hikâyesini konu ederken bir yandan da Türk tiyatrosunun sıkıntılarını önümüze serer: tiyatronun toplumda itibarlı bir meslek olarak görülmemesi, oyunculuktan gelen tiyatrocuların işin finansmanı konusunda başarılı olamaması, devletin güzel sanatları himaye etmemesi, seyirci kültürünün oluşmaması… Her şeye rağmen “sahne tozunu yutanlar”ın vazgeçemediği bir âlem tiyatro.

Emekli Miralay Rıza Bey ve oğlu Necmi arasındaki fikir ayrılığının kökü epey derinlerde: İnsanın sırf insan olduğu için sevildiği ve değer verildiği bir dünyanın eksikliği vicdan sahipleri için tam bir Kriz. Tam da bu sebeple Necmi kendisini bu dünya içerisinde anlamlandıramadığı için avareliği seçiyor. Bakalım Cibali Yokuşu’ndaki kız onun anlam arayışına son verebilecek mi? 

Gauthar Cambazhanesi’ndeki trapezci kız, İsolde, “sevilmek için yaratılmışların en güzeli”. Aynı kıza âşık iki sıkı arkadaş: Georges ve Hristo. Peki, İsolde tercihini yaptığında ne olacak?..

 

Havuz Başı - Sait Faik Abasıyanık

Bir türlü gelmeyen sevgiliyi beklediğiniz Havuz Başı’ndan sakın ayrılmayın. Sıkıntınızı dağıtmak üzere bir Murtaza Çavuş’la Hacer Ana gelip yanınıza oturmak üzeredir.

Kimdir bu rüyalarına girip “Affet beni baba! Ölmüş anama acı!” diyen ve sonra kendisiyle çatışan delikanlı? Oysa o hiç evlenmedi. Yoksa bu kâbuslar şimdi adını bile hatırlamadığı liseli aşkını rakibine terk ettiği için vicdanında açılan yaradan sızan kanlar mı? Peki ya herkesin ona benzettiği adam, o da mı o günlerin unutulmak istenen bir parçası?..

Sonbahar taşkınları sinsidir Sakarya’nın, tek düşmanı fukaralardır. Oysa ilkbahar taşkınları merttir, zengin-fakir ayırt etmeyen bir afettir. İşte o gün hem sel sularının elinden almıştır Fadime’yi hem de babası Hacı Ağa’nın. Ve o gün Sakarya zengin Hacı Ali’yi fakir damadı ile eşitlemiştir.

İnsanın kendisiyle baş başa kalmak istediği anlarda bir şehir parkından daha güzel pek az yer vardır. Ve bu Parkların Sabahı, Akşamı, Gecesi başka başka kişilere aittir. Gündüzleri çocuklarla dadılarınındır. Akşamları tenhalaştıkça sıcak bir yuvadan mahrum olanlar sökün eder. Geceleri -bekçiler müsaade ederse- parklar evsizlere ve serserilere şefkatli bir ana kucağı olur…

 

Az Şekerli - Sait Faik Abasıyanık

Kahveci Murtaza, yaşına bakmadan Az Şekerli kahve isteyen şu heyecanlı gencin notunu veriyor: “Sen şoför moför değilsin! Sen âşık­sın bizim köyden birine.”

İşte tatlı tatlı konuşmalarıyla insana yaşamayı sevdiren küçük insanlardan oluşan bir aile Haydarpaşa vapurunu bekliyor; Hikâye Peşinde’ki Sait Faik de onlarla beraber. Fakat o, istasyonda kalacak zira “Her gün yüzlerce tren binlerce hikâye getiriyor, binlerce hikâye alıp gidiyor.”

Dostu Yani’ye hitap ettiği Kalinikhta ise kitaptaki hikâyelerin en lirik olanı. Bilmem ki saf şiir desek mübalağa etmiş olur muyuz?

Şu Kıraathaneler’i aylak yatağı deyip geçmemeli. Onlar halk irfanının nüvelendiği birer fakülte hatta öfkelerimizin, kaygılarımızın giderildiği terapi mekânlarıdır Sait Faik’in nazarında. Mesela bir balıkçı oltasının düğümlerini atmayı hiçbir fakültede tahsil edemezsiniz. Oysa bir balıkçı kah­vesinde kocaman, nasırlı bir balıkçı eli size bunu iki dakikada öğretir.

Kuduz vakalarının önünü almak isteyen Kaymakam’ın emri kesindir: Çöpçü Mehmet ya mahallenin gayet sağlıklı köpeği Fındık’ı zehirleyecek yahut geleceğe dair hayallerine veda edip köyüne dönecektir. Onun bu ikilem karşısındaki vicdan muhasebesine tanıklık etmeye ne dersiniz?

 

Son Kuşlar - Sait Faik Abasıyanık

Bu kitapta daha ilk sayfadan itibaren içindeki insan ve tabiat sevgisini korumaya azmetmiş Sait Faik’in haykırışlarını işiteceksiniz. Son Kuşlar’da göçmen kuşları avlayanlara ve “toprak ananın koyu yeşil saçları”nı (çimenleri) sökenlere gelecek nesiller, bilhassa çocuklar adına veryansın ediyor.

Haritada Bir Nokta olarak görünen adalar Sait Faik’in nazarında insanlığın son sığınaklarıdır. Böyle bir adaya ömrünün son deminde perişan, mağlup ve mahcup hâlde sığınmış; artık yazı bile yazmama niyetiyle namuslu insanlar arasında ölümü beklemeye karar vermiştir. Ne var ki insanın insana ettiği kötülükler burada da yakasını bırakmayınca kalemini yontar, öper ve tekrar yazmaya başlar. Zira “Yazmasa deli olacaktır.”

Eğer aklını hâlâ yele vermemişse mesleklerini sade ve gösterişsiz bir şekilde yaşatan, sanat eseri kıymetinde boyacı sandıkları yapan Mercan Usta, ekmeğini denizden çıkaran ve balıkçı ağından bir kefeni hak eden Apostol Efendi, her bir eseri iki bin yıllık bir antika izlenimi veren duvarcı ustası Barba Antimos gibi adamlar sayesindedir. 

 

Mahalle Kahvesi - Sait Faik Abasıyanık

Bazen öyle hataları olur ki insanın pişmanlık için artık çok geçtir. Bir kara kış vakti bir Mahalle Kahvesi’nin harlı sobasında üstündeki karlarla birlikte umudun da erir gider.

Herhangi bir yerde hiç tanımadığı kişilerin çekinmeden soru sorabilecekleri kadar güven telkin eden biri olmak iyi midir kötü mü? Yoksa biraz mağrur ve erişilmez mi görünmeli insanlara? Aksi hâlde elindeki sağlık raporunda yer alan Dört Zait işaretini nasıl açıklayabilirsiniz gariban delikanlıya işe girme umudunu elinden almadan?

Kör Mustafa gibi birini tanımışsanız sevinin. Zira onlar kendi fiziksel kusurlarını, tabiatın çetinliğini, insanların nobranlığını yenecek bir azim sahibidirler. Belki bir gün onların yetiştirdiği Karanfilleri koklamak, Domates Suyu’nu içmek size de nasip olur.

Dünya ve insanlar bütün çirkinlikleri ile üzerinize gelip ruhunuzu bunalttığı zaman şöyle uzun bir yürüyüşe çıkın. Belki siz de bir köşebaşında torunları için beslediği yavru tavşanları satıp yol parasını denkleştirmeye çalışan temiz yüzlü, temiz kalpli teyzeyi görürsünüz. O İzmir’e giderken siz de insanlığa dair umutlarınızı tazelemiş olarak evinize dönersiniz.

 

Lüzumsuz Adam - Sait Faik Abasıyanık

Dünyanın değişim hızına ayak uyduramayıp kendisini, güvende hissettiği mahallesine ve yalnızlığa hapseden Lüzumsuz Adam’ın intihar planına şaşırır mısınız?

Dolandırıcılığın ayakta kalmak için şart görüldüğü ticaret hayatında tutunamayan yazara, geçimini yazarak temin edemeyince, “Ben Ne Yapayım?” cümlesiyle çaresizliğini itiraf ettiren kültür dünyamızın çölleşmesine şaşırır mısınız?

Çingene Hüseyin’in bir iş kazası neticesinde kaybettiği koluna üç yüz lirayı çok gören vahşi kapitalizmin acımasızlığına şaşırır mısınız?

Papağan Rıza’yı kışkırtarak karısı Kaçamak Fatma’yı öldürmesine sebep olan Karabiber Ahmet’in duyduğu vicdan azabını hafifletmek için tutunacak bir dal arayışına şaşırır mısınız?

Tabiatın, toprağın, denizin yaratıcılığına inanmış yahut bunlara sinen yaratıcı gücü kavramış Papaz Efendi’nin kendisini “uyuyamayanların afyoncusu” olarak görüşüne şaşırır mısınız?

Yük taşıdığı ipini cazgır bir kadına kaptıran hamalın bir İp Meselesi yüzünden gözlerine sinen korkuyu yazarımızın anlayamayışına şaşırır mısınız?..

Fakat o şaşırıyor. Zira “O dünyaya hayretle bakmaya doğmuştur. Hiçbir şey anlamadan şaşırmaya doğmuştur.”

 

Şimdi Sevişme Vakti - Sait Faik Abasıyanık

Buram buram insan sevgisi tütüyor Sait Faik’in şiirlerinden. Kâh bir ayakkabı boyacısı çocuğun ellerindeki güzelliği görüyor kâh “salkım salkım tramvaylardan bir güzel çocuk yüzüyle gülümseyeni” nazarlarımıza sunuyor. GDO’lu sevgilerden değildir onunkisi: “Fırından yeni çıkmış taze mısır ekmeği renginde”dir, “yeni sağılmış keçi sütü kadar mavi ve sıcak”tır. Öyle ki “Meyhanenin kapısından, iki elini gözüne siper edip bakan birisi” doğru teşhisi koyacak: “Bu herif âşık, diyecek”tir. Çünkü “onsuz edemeyeceğini” anlamıştır. Zira o; sudur, ekmektir, zehirdir, tattır, uykudur; hâsılı yaşamak ve ölmek için ne lazımsa odur.

“Senden sonra ancak anlaşılır/İnsanoğluna öğretilen yalanlar/Senden sonra anlaşılır ancak /Boşluğu her şeyin” diyecek kadar bağlanmıştır sevdiğine. Onsuz İstanbul bile anlamını yitirir: “Bu şehirde ikimiz birden nefes alıyoruz/Yoksa neye yarardı bu garip şehir?” İlle de “Çalınmış saadetler taşıyan Kartal adlı kotra”yı bekleyecektir deniz kıyısında. Saadetine her şeyin neden mâni olduğunu “bilir de söyleyemez”.

Ve haykırır: “Kiraz mevsimi para kazanma mevsimi değil sevişme vaktidir.”

Tüm Kartlar
Taksit Sayısı Taksit tutarı Genel Toplam
Tek Çekim 1.898,65    1.898,65   
2 1.015,78    2.031,56   
3 689,84    2.069,53   
6 363,91    2.183,45   
9 253,15    2.278,38   
12 199,36    2.392,30   
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat