Kaplan Cinayeti

13 yıl önce “Ölüm Meleği” davasını çözerek tarihe geçen bir polis ve bir doktor, yıllar sonra yeniden bir araya gelir. Bu kez ülkede, sarışın kadınları hedef alan bir katil dolaşmaktadır.
Doğuştan sırtında ve göğüs bölgesinde dev boyutlu Konjenital Melanositik Nevuslar bulunan bu canavar, İslam’ın son peygamberi olan Hz. Muhammed’in (s.a.s.) sırtındaki nübüvvet mührü ile doğuştan gelen cilt lekelerini bağdaştırır.

Ancak bu seçilmişlik inancı, onu bir peygamber değil, yeni bir yaratıcı olduğuna inandırır. Kafasının içindeki bu inanç rahmete değil, yıkıma hizmet eder. Tanrı’dan daha iyi bir yaratıcı olmak ve dünyayı yeniden kurmak için farklı şehirlerden sarışın ve kendisiyle aynı kan grubuna sahip kadınları kaçıran bu caninin lakabı “Kaplan Diş”tir. Öldürdüğü kadınların bedenlerine beş farklı imza bırakır. Bu ritüele ise “Seçilmiş Kişilerin Tanrı’yla Karşılaşması” adını verir.
Kaplan Diş, “yaratmak” ve “yaratılmak” arasındaki saplantılı çatışmada kaybolmuş bir varlıktır.
Zihninde canlandırdığı ve rüyalarında gördüğü imgeleri duvarlara mural sanatlarıyla yansıtan, kişilik bölünmesi yaşayan bu canavar; bazen olağanüstü zeki, bazen bir çocuk kadar masum, bazen ise tam anlamıyla bir deliye dönüşür. Kaplan Diş’in yaptığı her eylemi, kendi gözünde Tanrı’ya meydan okuyan ikinci bir yaradılıştır. Bu dava, polisler için yalnızca bir soruşturma değil; insan zihninin en karanlık kıvrımlarında kaybolacakları, uzun ve çetin bir yolculuğun başlangıcıdır.